Güncel
KabeÂ’ye veda etmek diye bir ÅŸey yok!
Zaman ve Taraf gazetesindeki köşe yazılarından tanıdığımız, yazar Leyla İpekçi, bu yıl hacı olan milyonlarca Müslümandan biriydi.
Zaman ve Taraf gazetesindeki köÅŸe yazılarından tanıdığımız yazar Leyla Ä°pekçi, bu yıl hacı olan milyonlarca Müslümandan biriydi. Kendisiyle bu kutlu yolculuk üzerine hoÅŸ bir söyleÅŸi gerçekleÅŸtirdik.
Haccınızın kabul ve makbul olması duasıyla baÅŸlamak isteriyorum. Öncelikle Hac ibadetine nasıl bir süreçte niyetlendiÄŸinizi öÄŸrenmek isteriz.
Bu yılın Mayıs ayında bir grup yazar arkadaşımızla Umre’ye gitmiÅŸtik. Kabe’yi ilk gördüÄŸümde etmeyi planladığım dua yerine aÄŸzımdan doÄŸaçlama olarak ÅŸu sözler döküldü: “Allahım bana ve eÅŸime tez zamanda Hac nasip et.” Umre’den ayrılırken, Kabe’ye son kez bakarken hep yüreÄŸimde aynı dua vardı, eÄŸer gelirsek ilk ÅŸu kapıdan gireriz filan diye gözlerimde o geliÅŸimizi canlandırmıştım. Döner dönmez kuraya baÅŸvurduk. Ama çıkmadı. Çıkmayınca bende hiçbir hayalkırıklığı oluÅŸmadı. Yedekler çekildi yine çıkmadı. Ben ısrarla bir telefon alacağız ve bizi yollayacaklar diye yakın çevremdekilere söylüyordum. Ve sonra o telefonu sahiden aldık! Ne kadar mucizevi bir andı. Hacca daha bir ay vardı ve yeni iptaller olmuÅŸtu. Diyanet tur ÅŸirketlerine yeni isim listelerini dağıtmış. Ve bizi iki gündür arıyorlarmış, neredeyse bulamayacaklarmış vesaire. O bir ay nasıl geçti anlamadım. Her gün yeni bir adım atıyordum çünkü yolculuk baÅŸlamıştı çoktan.
Hacc ibadeti diÄŸer ibadetlerden farklı olarak içinde birçok sembol taşıyor. Bu baÄŸlamda sizin en çok etkilendiÄŸiniz sembol ne oldu diye sorsak...
Ayrım yapabilir miyim bilmiyorum. Sa’y yaparken öyle bir deneyim yaÅŸadım ki, Hazreti Ä°smail’in hem annesiyle birlikte çöle bırakılmaya hem babasının onu boÄŸazlayacak olmasına razı oluÅŸunun sırları ucundan da olsa açılmaya baÅŸladı. DoÄŸrusunu Allah bilir. Arafat’tan Müzdelife’ye gidiÅŸte de çok etkilendim. Arafat zaten baÅŸlı başına bir mucize. Adem ile Havva’nın dünyaya düÅŸtükten sonra ilk buluÅŸtukları yer. Ve ilk tövbe ettikleri yer. Yani beÅŸ milyonun arefe günü bir araya gelip birbirleriye tanıştıkları gibi, onların da birbirlerini, Rablerini ve nefslerini bildikleri; arif oldukları yer. Peygamber Efendimize inen son ayetlerden birinin de Arafat’da, Veda Haccında indiÄŸi söyleniyor: “Bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin için din olarak Ä°slâm’ı beÄŸendim.” Evet, Arafat’da nurun tamamlanmasının ne anlama geldiÄŸine dair bazı sırlar açılıyor insanlarda galiba. ‘Hac Arafat’tır’ hadisinde de nice hikmetler olsa gerek. Zaman, mekan ve beyan bir olduÄŸunda...
“Arafatan ayrılıp (Müzdelife'ye) akın edince MeÅŸ'ar-i Harâm'da Allâh'ı anın, O'nun size gösterdiÄŸi biçimde O'nu anın. O'nun yol göstermesinden önce siz, sapmışlardan idiniz” mealindeki ayette denildiÄŸi gibi, akın akın geliyordu insanlar. BeÅŸ milyon insan. Kainatın ritmini tutturmuÅŸ, sabırla, iÅŸtiyakla yürüyordu herkes. Ortak bir hedefe doÄŸru, herkes kendi yolculuÄŸunda. Ä°nanmak; insandan vücudunu, tüm organlarını talep ediyor Ä°slam’da. Teslim olmanın meÅŸakkatli yönüyle tanışıyorsunuz. Öyle felsefi bir fikir deÄŸil inanmak. Zikirler, dualar, tesbihler, tekbirler yükselirken semaya, gecenin karanlığında, o yorgun yüzler ışıl ışıldı. Sadece yüzler deÄŸil, vücudun bütün organları ve özellikle de ayaklar ne için var olduklarına ÅŸahit olmuÅŸlardı sanki. Nurlanmış ayakları, dizleri, ayak tabanlarını izlemek müthiÅŸti.
Günahlarımızı bilmek ve piÅŸman olup tövbe edebilmek için öncelikle adlarını koyabilmek için Müzdelife’de toprağı eÅŸeleyerek topladığımız taÅŸları Mina’ya dek bir kese içinde taşımak da çok etkileyici bir ritüeldi. Åžeytanın varlığını fark ediyorsunuz, seküler kültürler gibi onu yok sayarak Tanrı bilincini imha etmiÅŸ deÄŸilsiniz. Evet ÅŸeytan var ama iÅŸte mutlak deÄŸil, Allah’ın ona verdiÄŸi mühlet gereÄŸince hareket ediyor. Bunu fark ediyorsunuz. Arızi o. HiyerarÅŸik olarak o da Allah’ın izniyle var. Hazreti Ä°brahim’in onu oÄŸlunu boÄŸazlamaya götürürken taÅŸlayabilmesi büyük bir ibret. Dolayısıyla onun hep bize baskın geleceÄŸini sanmak, onun hep içimizde konuÅŸlandığını, bizi daima ele geçireceÄŸini vehmetmek, onu gereÄŸinden fazla abartmak demek oluyor ve bu da imanı bozuyor.
Derken o keseler elimdeyken her bir taşın bende ve insanlıktaki arızaları simgelediÄŸini düÅŸündüm ve bu beni büyüledi. Mesela gizli ÅŸirk. Kibir. BaÅŸkalarında kusur görmek. KuÅŸkuculuk. Önyargı. Kurban edemediÄŸimiz Ä°smailler... Bunlar hepimizde az çok var. Hem anonim hem biricik. Ä°nsanda bir dayanışma ruhu oluÅŸturuyormuÅŸ günahla yüzleÅŸmek. Bir ümmet coÅŸkusu geliyor. Åžunu da fark ettim: Yeise kapılmak da bir çeÅŸit kibir. Åžeytan var ama onu kovabilmek senin elinde. Onu taÅŸlamak, aslında onunla arana mesafe koymak, onu dışına almak demek. Sen ÅŸeytana uyan nefsinden ibaret deÄŸilsin, ilahi niteliklerin var, bunu fark etmek demek. Mina’da üç gün (küçük orta ve büyük) ÅŸeytanlarını taÅŸlamak olaÄŸanüstü bir ibadet idi. Allah kabul etsin inÅŸallah.
Ä°nÅŸallah! Ä°nsanlar arasında çıkarcılık, baÅŸkasını hazmedememe, ötekileÅŸtirme ve bunların sonucu olarak çatışmanın yaygın olduÄŸu bir dünyada yaşıyoruz. Sizce insanların haccın atmosferini solumaları, hem kendi içlerindeki hem de dış dünyalarındaki çatışmaların, anlaÅŸmazlıkların çözümü yönünde, onlara nasıl bir perspektif saÄŸlayabilir?
Kabe’de veda tavafı yaparken ÅŸöyle hissediyordum: Yönsüzlüktü istikametim. Sol tarafımdaydı Kabe, kalbimin tarafında. Sadece aÅŸk vardı. Ne doÄŸu batı, ne iyi kötü, ne sebep sonuç, ne ben öteki, ne gece gündüz... Hiçbir ÅŸey net bir ayrım içinde deÄŸildi. Hiçbir ÅŸey çatışmıyordu aslında. Ä°ç içeydi, bütünü oluÅŸturmak için... Tevhidin ruhunu hissettim. Birbirinden farklı, milyonlarca yüz, milyonlarca vücud bir aradaydık. Ä°nsan çeÅŸitliliÄŸinin insan biricikliÄŸine armaÄŸan edeceÄŸi ne çok ÅŸey varmış. Sadece kendi aramızda fark edilelim, öne çıkalım, görünür olalım filan diye bizi ÅŸarlatana çevirmeye çalışan kültürlerin insan hakikatini ne kadar ıskaladığını düÅŸündüm.
Kabe, yeryüzünde bakılarak ibadet edilebilen tek yapı. Ona bakmanın nasıl bir muhabbet doÄŸurduÄŸunu, bununla insanlığın kalbinin nasıl geniÅŸleyebileceÄŸini fark ettim. Ne sınıf, ne cinsiyet, ne makam kalıyordu geriye. Fark edilmek deÄŸil, fark etmekti insan olmanın önÅŸartları. Kabe’yi tavaf etmenin tıpkı çekirdeÄŸin etrafında dönen atomlar gibi, yörüngesinde dönen gezegenler gibi, gökadalar gibi, varlığın birliÄŸine doÄŸru sonsuz bir yolculuk, bitimsiz bir kucaklaÅŸma olduÄŸunu düÅŸündüm. Ä°nsanlığın adaletle buluÅŸması, yani adaletin tecellisi iÅŸte bu kucaklaÅŸmaydı. Her ÅŸeyin yerli yerine konması anlamına gelen adalet, ilahi bir buluÅŸma biçimiydi. Ä°nsanlığın ihtiyaç duyduÄŸu diriliÅŸ için ne büyük bir imkan.
Kabe’nin karşısında, revakların altında otururken sizden bir ÅŸeyler yazmanızı isteseydik, yazınızın konusu ne olurdu?
Tam da önceki soruda bunu anlattım galiba. Afgan veya PeÅŸtun veya ona yakın meÅŸeili bir adam gördüm Kabe’nin merdivenlerinde. Her taraf insan kaynıyordu, en yoÄŸun anlarından biriydi Haccın. Vakit namazı çıkışı, Bilal kapısına ulaÅŸmaya çalışıyordum. Ä°ncecik, belki zar zor nefes alabilen biriydi, merdivenlere yığılmış, dolayısıyla birkaç basamağı birden kaplamıştı. Takati kalmamış gibiydi ve Kabe’yi seyrediyordu büyük bir aÅŸkla. O insan selinin ortasında Rabbim ona mekanı öyle bir açmıştı ki, kimse ona çarpmıyor, ona deÄŸmiyor, ona takılıp düÅŸmüyordu, kimse onun iÅŸgal ettiÄŸi yerden ÅŸikayetçi deÄŸildi. Mekanın ve zamanın nasıl daralıp geniÅŸlediÄŸine, nasıl bereketlendiÄŸine her sefererinde ÅŸahit oldum. Hepimizi içine alıyor rahmet, kuÅŸatıyor.
Hacca gitmenin ve o muazzam topluluÄŸun arasında bulunmanın, insanın düÅŸünce sistemi üzerinde sarsıcı etkileri olabileceÄŸi söylenir. ÖrneÄŸin Malcolm X, inancının temellerini, yaptığı Hac yolculuÄŸu sonrası yerli yerine oturttuÄŸunu söyler. Sizce o ortamda bulunmak, bir yazarın din anlayışı, düÅŸünce sistemi ve en önemlisi insan ve inanç arasındaki iliÅŸkiye yönelik algısı konusunda sarsıcı etkiye neden olabilir mi? Veya “yerine oturmamış bazı taÅŸları” yerine oturtabilir mi?
Kesinlikle evet. Bir kez gidenin artık oradan dönmediÄŸi düÅŸünülürse ve hep yeniden gitme arzusuyla dolduÄŸu da hesaba katılırsa... Bu eÅŸsiz bir yolculuk. Kendine, Rabbine, insanlığa doÄŸru... Vücudunu ne için kullandın? Ya vaktini? Ya mülkünü? Ya aklını? Tüm bunlar sana emanet verildi, ne yaptın onlarla? Ölmeden önce ölme, mahÅŸer provası, kendini hesaba çekme gibi ÅŸeyler söylenir. Ä°nsan kendi yaratılışının biricikliÄŸini, o mahÅŸeri yalnızlığını ve ümmet olmakla gelen uyum saÄŸlama ve dayanışmayla ilgili bambaÅŸka niteliklerini Hac’da yakinen fark ediyor. VaroluÅŸ hiyerarÅŸisindeki yerini idrak ediyor. Peygamber Efendimiz’in nurundan bir gül koklayabiliyor. Sufi de olsanız, ümmi de olsanız, hep birlikte ‘veli’ mertebesine yükseliyorsunuz ve size öyle ihtiyacınız olan ‘haller’ geliyor ki, öyle ikramlar geliyor ki, ‘Rahman’ın misafiri’ olmanın lütfuyla sadece hamdediyorsunuz. Dualarınız, tövbeleriniz, yakarışlarınız kesintisiz bir hamde dönüÅŸüyor giderek. Ve bu aÅŸkın sonsuz tecellileri her birinizde farklı farklı nüksediyor. Birlikte ama tek başına. Kesrette vahdet. Vahdette kesret. Ä°nsan olmanın anlamı, yeryüzünün halifesi olabilmenin imkanları açılıyor. Ä°nsanlık için ne büyük bir hediye. Ne eÅŸsiz bir ikram. Önemli olan bunu ikilememek, yani yine tasnif ve tanzim ederek, ayırıp ikiye bölerek parçaları birbiriyle çatıştırmamak. Tanrı’nın karşısına ÅŸeytanı, iyinin karşısına kötüyü, gecenin karşısına gündüzü, benin karşısına ötekiyi çıkarmamak. Onlar karşıt deÄŸil çünkü. Dünya ayrı ahiret ayrı demeden, din ayrı, dünya iÅŸleri ayrı demeden, hayatın bütününde kucaklayabilmek bu varoluÅŸ hakikatini. Bütüne bütünden baktığımızda bütüne ulaÅŸabildiÄŸimizi hatırlayabilmek.
Kabe etrafında oluÅŸan modern mimari algı için yoÄŸun eleÅŸtiriler yapıldığını biliyoruz. Siz ne düÅŸündünüz bu noktada?
Umre’ye gittiÄŸimde, yine ilk anlarda farkına varmıştım. Kabe’nin etrafına ne kadar kazulet bina yapılırsa yapılsın, çevresi ne kadar mahvedilirse edilsin, ona hiçbir ÅŸey olmuyor. Olmaz. Olmamış. Öyle bir ziynet saklı ki onda, öyle sayısız sır katmanı var ki... Kabe Allah tarafından korunmuÅŸ bir belde. Harem. Haram. Ä°hram. Mahrem. Bu kelimelerin anlamlarının birbirinden bağımsız olmaması gibi, kendi mahreminizle Kabe’nin mahremi arasındaki mesafeyi ayarlayan Allah (cc). Allah’ın nurunun yeryüzünde biçim almış hali Kabe. Ve nurunun taÅŸlaÅŸmış hali Hacer-ül esvet. Bu nura ÅŸahit olmak eÅŸsiz bir lütuf. GeçmiÅŸte etrafı farklıydı, gelecekte farklı olacak belki Kabe’nin. Ama anlıyorsunuz ki, Kabe zamanlar ve mekanlar ötesinde. Åžu anın sonsuzluÄŸunda. Gaybda izdüÅŸümü var onun.
Hz. Ä°brahim Kuran’da da geçen duasında, insanların kalplerinde Kabe’ye karşı sevgi oluÅŸmasını ve Kabe’yi görmeyi arzu etmelerini istermiÅŸ. Bu yüzden oraya giden tekrar tekrar ziyaret etmek istermiÅŸ; diÄŸer sorulara verdiÄŸiniz cevaplarda bu minval üzere söylediÄŸiniz ÅŸeyler var ama yine de eklemek istediÄŸiniz cümleler olabilir diye ayrıca sormak isterim bu dua baÄŸlamında...
Kabe’ye veda etmek diye bir ÅŸey yok. Çünkü o veda sizin içinize bir kavuÅŸma arzusu bırakıyor. Hep onunla oluyorsunuz. Kabe duruyor, biz hareket ediyoruz diye düÅŸünüyordum. Veda tavafında tam tersi bir hisse kapıldım. Sanki her birimiz onu alıp kendi kalbimize, onunla birlikte götürüyoruz. Dolayısıyla sabit olan bizim tavafımız. Ä°nsanlığın başından beri devam ediyor... Kalplerde yol alan ise Kabe. Hep hareket halinde. Yedi kez Hac yapmış biriyle karşılaÅŸtım. Her seferinde farklı olur diyordu. Ali Åžeriati de benzer bir ÅŸey söyler. Ä°nsan olabilmenin, kul olabilmenin sınırı yok. Bunun incelikleriyle var olabilme aÅŸkı hepimizi kuÅŸatıyor. Rahman’ın misafiri olduk bizler de. Ev sahibi bilir tabii doÄŸrusunu. Rabbim kabul buyursun inÅŸallah.
Ä°nÅŸallah, çok teÅŸekkür ediyorum bu deÄŸerli yolculuktan kalanları bizimle paylaÅŸtığınız için.
Ben de teÅŸekkür ediyorum...
Hacer Kor sordu.
DÜNYA BÜLTENÄ°,
Henüz yorum yapılmamış.